Hiç şüphe yok ki, bir bebek sahibi olmak stresli bir durumdur. Uykusuz geceler, sürekli ağlama ve tükenmişlik hissi, en sakin insanları bile çıkmaza sürükleyebilir. Ancak bazı insanlar stres altında veya yorgunken sinirli davranışlar sergileyebilir. Bebek etrafında sabrınızı zaman zaman yitirmek ve ses tonunuzu yükseltmek, endişelenecek bir sebep değildir ancak sürekli olarak bebeklere bağırmak farklı bir durumdur.
Ariel Horvitz adlı bir klinik psikolog, "Bebekler hassas başlangıç tepkilerine sahip olduklarından, bir bebeğin etrafında bağırmak anında gerilme, gözleri açma veya ağlama gibi bir tepkiye neden olacaktır" diyor. "Bir bebeğin etrafında öfke dolu bir şekilde sürekli bağırmak, bebekle ilgili olmasa bile, muhtemelen stres seviyelerini ve kaygılarını artırarak, ana bakım veren kişiye bağlanmayı zorlaştırabilir."
Bebeklerin duygusal gelişimi doğdukları anda çoktan başlamıştır. Bebekler doğdukları anda ilgi, sıkıntı, tiksinme ve mutluluk gibi duyguları hissedebilirler. Bu duyguları yüz ifadeleri ve vücut duruşları aracılığıyla karşıya iletebilirler. Bu, bebeklerin iletişim şeklidir. Bebekler, yaklaşık 2 ila 3 aylıkken spontane bir "sosyal gülümseme" göstermeye başlarlar ve yaklaşık 4 aylıkken kendiliğinden gülmeye başlarlar. Ayrıca, 2 ila 6 aylık dönem arasında bebekler öfke, üzüntü, şaşkınlık ve korku gibi diğer duyguları da ifade ederler. 5 ila 6 aylık dönemler arasında ise bebekler yabancıları yadırgamaya ve onlardan korkmaya başlarlar. Önceki dönemde herhangi birine gülümseyen ve onların kendilerini tutmalarına izin veren bebekler başkalarının onları tutmasını veya oynamasını sevmezler ve bu rahatsızlığı açıkça gösterirler.
Bebekler bu süreçte, sadece kendi duygularını nasıl göstereceklerini değil, aynı zamanda diğer insanların duygularını nasıl okuyacaklarını da öğrenirler. Yaklaşık 4 aylıkken bebekler, başkalarının farklı duygusal ifadelerini ayırt etmeye başlayabilirler. Daha sonra, yaklaşık 6 aylıkken bebekler, başkalarında gördükleri duyguları ve ifadeleri taklit etmeye başlayacaktır.
İlk yılın ayları geçtikçe ve bebeklerin algısal yetenekleri geliştikçe, bebekler ebeveynleriyle güçlü bir bağ veya bağlılık oluşturmaya başlarlar. Bebeklerin ebeveynlerine bağlılığı güçlendikçe, ebeveynlerinin yokluğuna daha duyarlı hale gelirler. Yaklaşık 8 ila 10 aylıkken bebekler, ebeveynlerinden ayrıldıklarında ayrılık kaygısı yaşamaya başlarlar. Bu kaygının yoğunluğu değişir ve bebeklerin mizacına ve çevreye bağlıdır. Bazı bebekler, bir ebeveynin yokluğuna çok güçlü ve hararetli bir şekilde ağlayarak tepki gösterebilirken, diğerleri hafif inlemeler ve hafif huzursuzlukla daha sakin bir şekilde tepki verebilirler. Bu dönem, yaklaşık 9 aylıkken bebeklerin hoşnutsuzluğu veya üzüntüyü göstermek için ilk kez kaşlarını çattığı dönemdir. Aynı zamanda bebeklerin mizacı veya doğuştan gelen kişilik tarzları da bu dönemde gözlemlenmeye başlar.
Yaşamlarının ilk yılında bebekler büyük ölçüde ebeveynlerine bağımlıdır. Beslenmek, temel ihtiyaçlarının karşılanması, dünyayı keşfetmek ve kendilerini anlamak dahil her şey için ebeveynlerine güvenirler. Ebeveynlerin bebekleriyle ilgilenme şekli, bebeğin dünyayı nasıl algıladığını büyük ölçüde etkiler. Bebek, dünyanın güvenli olup olmadığına dair fikrini ebeveynleriyle olan ilişkisine göre oluşturur. Ayrıca bebeğin öz değeri, ebeveynlerinin onlara nasıl davrandığına göre değerlendirilir. Dolayısıyla ebeveynlerin bebeğe yönelik tepkilerinin bebeğin duygusal gelişimini doğrudan etkilediği ortadadır. Bir bebeğin duyguları sürekli olarak kabul edilir ve şefkatle anlaşılırsa, dünyayı güvenli bir yer olarak algılayacak, olumlu bir benlik duygusu geliştirecek ve gelecekte sağlıklı sosyal bağlantılar kurmaya açık olacaktır. Tersine, eğer bir bebek sıklıkla öfke ile karşılaşırsa ve duyguları ebeveynleri tarafından göz ardı edilirse, dünyanın güvenliğine dair çarpık bir algı yanında olumsuz bir öz imaj geliştirecek ve muhtemelen başkalarıyla gelecekteki ilişkilerinde tedirgin tepkiler verecektir.
Bağırmanın bebekler üzerindeki etkileri elbette oldukça negatiftir. Genel olarak, bebekteki yüksek ses ve öfke korkusu yalnızca dışa olan güvenini ve özgüvenini etkilemekle kalmaz, aynı zamanda öfkeyi ifade etme biçimini de şekillendirir. Duygularını dışa vurmak için bağırmaya güvenmek, kaçılması zor bir davranış döngüsünün devam etmesine neden olur ve ebeveynden daha yüksek seviyede disiplin talep eder. Bebek veya çocuk kendisine bağırıldıktan hemen sonra davranışı bırakabilir ancak belli bir süre sonra kaçınılmaz olarak aynı eylemlere başvurur.
Zamanla bebek bu bağırma tepkisine karşı duyarsızlaşır ve bebeğe bağırmak o andaki davranışlarını dizginlemede etkisiz hale gelir. Bu, kurtulması zor olan ve ebeveynin her seferinde giderek daha kararlı olmasını gerektiren, devam eden bir döngü yaratır.
Bebekte yüksek ses ve öfke korkusu derin bir etki yaratır, anne-babaya olan güvenin kaybolabilir ve öz güvenin önemli ölçüde darbe alır. Bu korku aynı zamanda utangaç ve içe dönük bir yapının gelişmesine de yol açar. Bu durum bebeğin duygu ve fikirlerini etkili bir şekilde ifade etmekte zorlanmasına neden olur. Sonuç olarak bebek, öfkesini ifade etmenin tek yolunun bağırmak olduğunu öğrenir ve bu davranış, ebeveynlerine ve etrafındakilere verdiği tepkilerde gözlemlenmeye başlayarak gelecekte de devam eder.
Bebeğe bağırmak, ebeveyn ile çocuk arasında güçlü ve etkili bir iletişim kurulmasını engellediği gibi, her iki tarafın da duygu ve ihtiyaçlarını anlayıp kavramasını bozar. Ebeveyn, bebeğin gerçek duygularını ve gereksinimlerini tam olarak kavrayamazken, bebek de ebeveynin tepkisini deşifre edip kavramakta zorlanır.
Bir bebeğe bağırmak fiziksel şiddet kadar şiddetli görünmese de duygusal şiddet kategorisine girdiği için hafife alınmamalıdır. Üstelik bu davranışın devam etmesi bebeğin psikolojik sağlığına ciddi zarar verme potansiyeli taşımaktadır. Bu eylemlerin, ister fiziksel şiddet ister bağırma yoluyla olsun, ebeveyn ile çocuk arasındaki doğal güç dengesizliğini güçlendirdiğini ve istismar ettiğini kabul etmek çok önemlidir. Sonuç olarak çaresiz ve savunmasız bebek kendini savunmasız ve korumadan yoksun hisseder.
Bebeğinize bağırmanı zararları arasında duygusal gelişimini engelleme, sosyal öğrenmeyi engelleme ve kendilerini güvende hissedememe gibi birçok zarar bulunmaktadır.
Bebeğinize bağırmak sosyal öğrenmeyi engelleyebilir. Bir yetişkin bir bebeğin yanında bağırdığında veya direkt olarak bebeğe bağırdığında, bebeğin öfke kavramına karşı algısı etkilenmiş olur. Bebeğinize bağırdığınızda, çocuğu kendisine aşırı derecede karmaşık gelecek duygular içinde kalır. Bu duygulara anlam veremeyen çocuk, duyguları ifade etmeye karşı yanlış fikirler geliştirebilir.
Bebeğinize bağırmak onun kendi çevresinde güvensiz hissetmesine neden olabilir. Bebeğinize bağırmak ekstrem derecede stres yaratabilir. Bebeğiniz sürekli seslerin yükseltildiği bir ortamda bulunuyorsa beyin içinde “savaş veya kaç” tepkisi sürekli olarak tetiklenir, bu da bebeklerin duygusal gelişimleri için oldukça zararlıdır. Bebekler savaş veya kaç tepkisine kronik olarak maruz kaldıklarında, bunun anksiyete, depresyon ve yüksek tansiyon gibi bir dizi sağlık sorununa yol açabileceğini göz önünde bulundurmak gerekir.
Bebeğinize sürekli bağırmak, bebeğin gelecekteki ikili ilişkilerini de negatif bir yönde etkiler. Bebekler büyüdükçe ve beyinleri aşırı bağırmaya veya sözel saldırganlığa maruz kaldığında, yanlış bağlanma stilleri geliştirirler. Bu da bebeklerin ve çocukların, erken çocukluğa doğru nasıl ilişkiler kuracaklarının temel belirleyicileridir. Bebeklerin ileride ilişkilerini kurma yollarının şemaları ebeveynleriyle olan erken etkileşimlere dayanır.
Yaygın inanışlardan biri sesin yükseltilmediği durumlarda bebeğin veya çocuğun konunun ciddiyetini anlamayacağı inancıdır. Bazı durumlarda ebeveynler, çocuğun dikkatini çekmek ve seslerinin duyulmasını sağlamak için bağırırlar. Ek olarak, bazı ebeveynler kendi duyguları ve tepkileri üzerinde kontrol sahibi olmakta zorlanabilir ve bu durum onların sözlü olarak saldırmalarına neden olabilir. Son olarak, bebek veya çocuğun sergilediği davranışlar bazen ebeveynde öfke duygularını tetikleyebilir ve onları hayal kırıklıklarını ifade etmenin bir yolu olarak bağırmaya itebilir.
Bebeğe bağırmayı önlemek için ebeveynlerin yüksek bir duygusal farkındalık geliştirmeleri çok önemlidir. Bu, içsel düşünce süreçlerini aktif olarak izlemeyi ve farklı duygulara eşlik eden fiziksel duyumlara uyum sağlamayı gerektirir. Ebeveynler bu sinyallere alışarak öfkelerini tetikleyen belirli faktörleri daha iyi tanımlayabilirler. Bu bilgiye sahip olan ebeveynler, duygularının sorumluluğunu üstlenme ve bağırma dürtüsü ortaya çıktığında onları kontrol etme yetisine sahip olurlar. Kendi duyguları ve davranışları hakkında bilgi sahibi olan bireyler bu tepkileri kontrol etme daha başarılıdır.
Öfkeyi yönetmenin bir sonraki adımı, sakinlik durumuna ulaşmak için çeşitli stratejiler belirlemektir. Ebeveynlerin zaman zaman bebeklerine karşı öfke duyması tamamen normaldir ancak asıl önemli olan bu yoğun duyguyu nasıl ele alıp ifade ettikleridir. Öfke işaretlerine yanıt olarak uygun sakinleştirme tekniğini etkili bir şekilde kullanabilen bir ebeveyn, sonuçta bebeğine karşı daha olumlu ve sağlıklı bir tepki verecektir. Derin nefes egzersizleri yapmak, belirli bir sayıya kadar saymak ve geçici olarak yakın çevreden uzaklaşmak gibi yöntemler kullanmak, iç huzur durumuna ulaşmada büyük ölçüde yardımcı olabilir.
Ebeveynler, bebeklerinin davranışlarını kasıtlı olarak onları kızdırmak amacıyla yapmadığını unutmamalıdır. Henüz birkaç yaşında olan bir bebek duygusal olgunluğa veya eylemlerini düzenleme becerisine sahip değildir. Ebeveynlerin, çocuklarının bu temel becerileri kazanmaları için rehberlik ve yardım sağlamaları çok önemlidir.
Göz teması kurmak, ciddiyeti aktarmada ve bebeğin dikkatini çekmede bağırmaya kıyasla daha etkilidir. Göz temasıyla ve ciddi bir ses tonuyla söylenen sözlerin gücü, sağlıklı bir disiplin sağladığı için bağırmaktan çok daha etkili bir yöntemdir. Bu yöntem sayesinde ebeveynler, bebeğin eylemlerinin sonuçlarını etkili bir şekilde iletebilir, net sınırlar ve kurallar belirleyebilir.
Bazen bebeğinizle iyi bir iletişim kurabilmek için desteğe ihtiyaç duyabilirsiniz. Gerek kendi öfkenizi kontrol etmek gerekse bebeğinizin duygularını anlamak istiyor olun, bir uzmanla görüşmek faydalı olabilir.
Bebeklere bağırmamak için öncelikle sizi sinirlendiren sorunun kaynağına inmelisiniz. Nefes egzersizleri yaparak bebeğinize bağırmanın önüne geçmeye çalışabilirsiniz.
Bağırmak çocukların ilerideki yaşamlarında sağlıksız ilişkiler kurmasına ve anksiyete ile mücadele etmek zorunda kalmasına yol açabilir.
Eğer bebeğinize bağırmanın önüne geçemediyseniz ondan özür dileyerek pişman olduğunuzu göstermeniz gerekir.
Hayır, bebeğinize bağırmanız bebeğinizin duygusal gelişimi açısından oldukça yaralayıcıdır.